"Sıkıntılar ve kederler birer misafirdir", demiş
Mevlana hazretleri. "Gelirler ve giderler". Sevmediğiniz birinin,
evinize misafir olarak geldiğini düşünün. Mecburen kabul ettiniz ama çok fazla
kalmasını da istemiyorsunuz. Ne yaparsınız, nasıl davranırsınız?
-Derin sohbetlere girmezsiniz
muhtemelen.
-Kısacası,
önemsemezsiniz. Ve istenmeyen misafir, bu durumdan rahatsız olup, daha fazla
durmaz evinizde, çıkar gider.
Sıkıntılar, kederler, acılar, olumsuzluklar, engeller,
haksızlıklar, ayrılıklar, hepimizin hayatında mutlaka olmuştur ve yaşadığımız
sürece olacaktır. Unutmayın! Onlar birer misafir. İstenmeyen, hoşlanılmayan,
katlanılması zor olan misafirler. Ama şurası kesin. Gidecekler... Onları
önemseyip, evimizin en güzel, en rahat köşelerine oturtur, hiç hoşumuza gitmese
bile, derin derin sohbetlere dalar üstüne üstlük çeşit çeşit ikramlarla
ağırlarsak, istenmeyen misafirin daha uzun süre evimizde kalmasına yardım etmiş
oluruz.
"Maddi musibetleri, büyük gördükçe büyür, küçük
gördükçe küçülür." der Bediüzzaman hazretleri. Ve çok güzel bir örnekle
açıklar: Gece karanlıkta gözümüze takılan bir karartıya dikkatimiz
yoğunlaştırırsak, onu her şeye benzetebiliriz. Ne kadar dikkat edersek,
gözümüzde o kadar belirginleşir. Ve gittikçe tedirginliğimiz artar. Önemsemez
ve dikkatimizi yoğunlaştırmazsak, kaybolur gider veya olduğu halde kalır.
Başımıza gelen
felaketlerde, karşımıza çıkan zorluklarda, içinde bulunduğumuz bir musibette,
olayı ne kadar önemser, ne kadar telaşa kapılırsak, olayların büyümesine,
durumun daha da zorlaşmasına o kadar yardımcı oluruz.
Bugüne kadar, bu hatayı yapmış olabiliriz. Herkes, geçmişini
gözden geçirdiğinde, mutlaka görecektir bunun örneklerini. Önemli olan, bugün
bu hatayı fark edebilmek. Ve bundan sonraki yaşantımızda karşımıza çıkacak
benzeri durumlarda aynı hataya düşmemek.