Sayfalar

7 Aralık 2017 Perşembe

25 Kasım 2017 Cumartesi

Bırakmayı Öğren


Bırakmak önce kabullenmekle başlar;
Öyle olsaydı, şimdi böyle olurdu diye bir şey yok,
Her şey olması gerektiği gibi oldu...
Hayatınıza giren bütün insanlar doğru insanlardır,
Onlar olmasaydı bu günkü siz olmazdınız.
Size bir şey öğretmek için hayatınıza girdiler ve çıktılar.
Herkesi kendinizle birlikte geleceğe taşıyamazsınız.
Önce bunu kabullenin kendinizi ve kimseyi yargılamadan
özgür bırakın...
Yaşananların içindeki dersleri gördüyseniz eğer,
hata yoktur, yalnızca dersler vardır.
Acıyı, öfkeyi, düşmanlıkları taşımak sadece sizi zehirler
ve geleceğinizin önünü tıkar.

Geçmişle ilgili algılar görecelidir;
yaşananlara bir de dışarıdan bakmayı deneyin,yargılamadan.
Farklı görünecek o zaman yaşananlar.
Hayat geçmişte yaşanmayacak kadar kısa...
İlle de bir şeyleri anmak istiyorsanız;
bir sürü güzellikler var hatırlanacak,
Onları seçin..
                            Alıntı-Güzin Yeğin 




28 Ekim 2017 Cumartesi

Kalp kırmak ve kırılmak üzerine birkaç söz…

“Bazen birini affetmek için önce cezalandırman gerekir.”  Annemin Yarası -2016

Karşımızdakinin kalbini kırdığımızı pek fark etmeyiz genellikle. Kırıldığımızda ise, bunu iliklerimize kadar hissederiz.” Beni çok kırdı” Sözünü çok duyarız mesela. “Onu çok kırdım” diyenler ise pek azdır. Affetmek, hoş görülü olmak, bir insanın sahip olabileceği en büyük erdemlerdendir şüphesiz. Ancak, insan sahip olduğu bu değerli özellikleri de yerinde ve bilinçli kullanmalı.

Sürekli affetmek, hoş görmek, alttan almak, bağışlamak, bir süre sonra kendinizi değersiz hissetmenize yol açar. Bu da zamanla içinden çıkılması zor bir hal alır. Size aynı hatayı defalarca yapan kişiyi, her seferinde görmezden gelip bağışlıyorsanız, üstelik bunu, karşı tarafın özür dilemesine bile fırsat vermeyecek kadar kısa bir sürede gerçekleştiriyorsanız, az önce bahsettiğim, "kendinizi değersiz hissetme" yokuşundan aşağı doğru yavaş yavaş yuvarlanmaya başlıyorsunuz demektir.

Bu noktada durup bir miktar düşünmeniz ve kendinize şu soruları sormanız gerekiyor: 
“ Neden bu kişi, bu ve benzeri hataları, bana sürekli yapıyor?”
 “Bu davranışı sadece bana karşı mı böyle yoksa başkalarına da mı aynı şekilde davranıyor?” 
Muhtemelen,  diğer kişilerle iletişiminde daha dikkatli olurken size karşı daha rahat davranıyordur. Ve hatalı davranışı karşısında sizden olumsuz bir tepki görmediği için de aynı yanlışı tekrarlamakta bir sakınca görmüyordur. Çünkü siz, koşulsuz affediyorsunuz. Yine bağışlanacağını biliyor ve bu ona, tutarsız bir cesaret veriyor. Her seferinde, onun egosu, özgüveni biraz daha yükselirken, sizin kendinize olan özsaygınız yavaş yavaş aşağı iniyor.

Genellikle, yumuşak huylu, uysal, hoş görü sahibi insanlar bu tür davranışlara maruz kalırlar. Kimseyi kırmak istemedikleri için, kendileri kırılmayı tercih ederler. Sonuçta “ “iyi niyetin kötüye kullanılması” dediğimiz durum ortaya çıkar. Ne yazık ki bu sonucu ortaya çıkaran kişi karşı taraf gibi görünse de gerçekte sizsinizdir.

 Hatayı yapan kişi, eşiniz, kardeşiniz, arkadaşınız, çocuklarınız, sevgiliniz hatta anne babanız bile olabilir. Yaptığı hareketin yanlış olduğunun farkında olmayabilir. Tabii ki bu durumu göz önünde bulundurarak “ bir kerelik” affedebilirsiniz. Ya da hiç olmamış gibi davranabilirsiniz. Ancak, aynı durum birkaç defa tekrar ediyorsa, artık bu alışkanlık haline gelmeye başlıyor demektir. Bu durumda, hoş görünün dozunu bir miktar azaltmanız gerekir.

“Kalp denizdir dil de kıyı” der Mevlana hazretleri. “Denizde ne varsa kıyıya o vurur.”

Sizi yaralayan, üzen, canınızı acıtan bir söz ya da davranışla karşılaştığınızda, öncelikle kırıldığınızı karşı tarafın fark etmesini sağlayın. Bu sizin, kendinize verdiğiniz değerin bir göstergesidir. Kızgınlık ayrı şeydir. Kırgınlık ise çok farklı… Önceki çabuk geçebilir. Diğeri ise, zamanında onarılmazsa, yaranın derinleşmesine yol açar.

Affetmek, nasıl büyük bir erdemse, kusurunu anlayıp özür dileyebilmek de, insan olmanın önemli bir gereğidir.
Kalp kıran ya da kalbi kırılanlardan olmamanız dileklerimle….


3 Ekim 2017 Salı

Hadi Gülümseyin :) Belki Bir Şeyler Değişir


"Gülmek bir güneştir, insɑnın yüzünden hüzün ve keder kışını defeder".  Victor Hugo  
                                                                                                               
Gülmek ve gülümsemek üzerine pek çok söz söylemiş büyük düşünürler, yazarlar ve şairler. Gülmek ve gülümsemek, farklı şeyler aslında. Gülmek, neşenin, keyfin, mutluluğun ifade şekli. Böylesi anlarda, refleks olarak ortaya çıkıveren bir durum. Gülümsemek ise, kişinin kendi iradesine bağlı bir eylem. Birbirine zıt pek çok durumda kullanılan bir davranış şekli. Örneğin, keyfimizin yerinde olduğu anlarda kahkahalarla gülebiliriz. Ama canımız sıkkın , moralimiz bozuksa bunu yapmak içimizden kesinlikle gelmez. Gülümsemenin farkı, işte bu noktada ortaya çıkar. Öylesi bir anda, gülmek içimizden gelmez ama gülümsemek elimizden gelir. Biri refleks bir harekettir, diğeri iradeye bağlı.

" Gülümse, hadi gülümse.Bulutlar gitsin..."  Kemal Burkay    

 Sezen Aksu'nun, buğulu sesiyle ruhlarımıza işleyen, hiç eskimeyen şarkısıdır "Hadi Gülümse". Kemal Burkay'a ait bir şiirdir aslında. Bulutlar gitsin der şair şiirinde. Gerçekten de öyledir. Gülümsemek, sihirli bir değneğin dokunuşu gibidir hüzünlü yüzlerde ve yüreklerde. Bütün bulutları kaldırır. Bazen, bir anda akla geliveren acı bir hatırayı ört bas etmek için, bazen gergin bir ortamı yumuşatmak için, bazen kendimize olan özsaygımızdan, bazen de karşımızdaki kişiye verdiğimiz değerden gülümseriz. Her ne amaçla olursa olsun, gülümsemek, çok şey değiştirir.

"Herkesin sizi sevmesini istiyorsɑnız, gülümseyin." Dɑle Cɑrnegie            

        
 Güler yüzlü insanlar, somurtkan olanlara göre, daha çok sevilir ve sayılır çevreleri tarafından. Bu kişilerle, daha kolay iletişim kurulur. Güvenilir ve  beğenilir. Kendi ruh sağlığımız açısından da, gülümsemek önemlidir. Sabah yatağımızdan kalkıp aynaya ilk baktığımızda, hepimiz gördüğü hemen hemen aynı şeydir: Uyanmaya hala direnen şiş gözler ve yeni bir güne başlamaya niyeti olmayan asık bir surat... Kimbilir, belki bir önceki günün, çözümü bugüne ertelenmiş problemleriyle dolu hala zihnimiz. Bu enerjiyle başlayacak gün, bizim için pek de verimli olmayacaktır. Bunun önüne geçmek için, hemen yüzümüzü yıkayıp, aynaya tekrar bakalım. Ama bu sefer, küçük bir tebessüm yerleştirelim yüzümüze ve günün ilk gülümsemesini, aynada görünen kendimize yapalım. Ve mümkünse, gün boyunca bunu sıkça tekrarlayalım.Hem kendimize hem de karşılaştığımız insanlara... Ruhumuzun ne kadar aydınlandığını, içimizin ferahladığını ve günümüzün ne kadar huzurla  geçtiğini, akşam yatağımıza yattığımızda mutlaka fark edeceğiz.

"Bol bol gülümse, hem mɑliyeti sıfırdır hem de bedeline pɑhɑ biçilmez."  Jɑckson Brown


Gülümsemek, basit bir eylemdir. Uygulaması kolay ve üstelik masrafsız. Getirisi ise çok fazla. Sabah iş yerimize gidince patronumuza, mesai arkadaşlarımıza, okulda öğretmenlerimize, evde, aile fertlerimize gülümseyerek hitap edelim. Alışverişte, bir kahve içmek için oturduğumuz kafede ya da farklı bir akşam yemeği için gittiğimiz restoranda, bize hizmet verecek olan personele, isteğimizi gülümseyerek bildirdiğimizde, görevlinin ne kadar içten ilgileneceğini göreceğiz. Gülümsemek, buzları eriten, kalpleri yumuşatan, kırgınlıkları azaltan bir eylemdir. 


"Gülmesini bilen insɑnlɑr; dünyɑ meselelerine sɑğduyu, sɑkin kɑfɑ, sɑğlɑm düşünce ve kültürlü bir gözle bɑkɑbilmelerine imkɑn veren, sihirli ɑnɑhtɑrı ellerine geçirmiş olurlɑr."  Lin Yutɑng

                                                                                                              
Gülümsemeyi alışkanlık haline getirmeniz ve hayatınızdaki güzellikleri fark etmeniz dileklerimle...







29 Ağustos 2017 Salı

Hayatımızın İstenmeyen Misafirleri: Sıkıntılar ve Kederler

"Sıkıntılar ve kederler birer misafirdir", demiş Mevlana hazretleri. "Gelirler ve giderler". Sevmediğiniz birinin, evinize misafir olarak geldiğini düşünün. Mecburen kabul ettiniz ama çok fazla kalmasını da istemiyorsunuz. Ne yaparsınız, nasıl davranırsınız?

 -Ona ilgi göstermezsiniz, saygısızlık etmezsiniz ama çok fazla ikramda da bulunmazsınız.

 -Derin sohbetlere girmezsiniz muhtemelen.

 -Kısacası, önemsemezsiniz. Ve istenmeyen misafir, bu durumdan rahatsız olup, daha fazla durmaz evinizde, çıkar gider.

Sıkıntılar, kederler, acılar, olumsuzluklar, engeller, haksızlıklar, ayrılıklar, hepimizin hayatında mutlaka olmuştur ve yaşadığımız sürece olacaktır. Unutmayın! Onlar birer misafir. İstenmeyen, hoşlanılmayan, katlanılması zor olan misafirler. Ama şurası kesin. Gidecekler... Onları önemseyip, evimizin en güzel, en rahat köşelerine oturtur, hiç hoşumuza gitmese bile, derin derin sohbetlere dalar üstüne üstlük çeşit çeşit ikramlarla ağırlarsak, istenmeyen misafirin daha uzun süre evimizde kalmasına yardım etmiş oluruz.

"Maddi musibetleri, büyük gördükçe büyür, küçük gördükçe küçülür." der Bediüzzaman hazretleri. Ve çok güzel bir örnekle açıklar: Gece karanlıkta gözümüze takılan bir karartıya dikkatimiz yoğunlaştırırsak, onu her şeye benzetebiliriz. Ne kadar dikkat edersek, gözümüzde o kadar belirginleşir. Ve gittikçe tedirginliğimiz artar. Önemsemez ve dikkatimizi yoğunlaştırmazsak, kaybolur gider veya olduğu halde kalır.

Başımıza gelen felaketlerde, karşımıza çıkan zorluklarda, içinde bulunduğumuz bir musibette, olayı ne kadar önemser, ne kadar telaşa kapılırsak, olayların büyümesine, durumun daha da zorlaşmasına o kadar yardımcı oluruz.
Bugüne kadar, bu hatayı yapmış olabiliriz. Herkes, geçmişini gözden geçirdiğinde, mutlaka görecektir bunun örneklerini. Önemli olan, bugün bu hatayı fark edebilmek. Ve bundan sonraki yaşantımızda karşımıza çıkacak benzeri durumlarda aynı hataya düşmemek.



Görselin orijiali için buraya tıklayın