“Bazen birini affetmek için önce cezalandırman gerekir.” Annemin Yarası -2016
Karşımızdakinin kalbini kırdığımızı pek fark etmeyiz
genellikle. Kırıldığımızda ise, bunu iliklerimize kadar hissederiz.” Beni çok kırdı”
Sözünü çok duyarız mesela. “Onu çok kırdım” diyenler ise pek azdır. Affetmek,
hoş görülü olmak, bir insanın sahip olabileceği en büyük erdemlerdendir
şüphesiz. Ancak, insan sahip olduğu bu değerli özellikleri de yerinde ve
bilinçli kullanmalı.
Sürekli affetmek, hoş görmek, alttan almak, bağışlamak,
bir süre sonra kendinizi değersiz hissetmenize yol açar. Bu da zamanla içinden
çıkılması zor bir hal alır. Size aynı hatayı defalarca yapan kişiyi, her
seferinde görmezden gelip bağışlıyorsanız, üstelik bunu, karşı tarafın özür
dilemesine bile fırsat vermeyecek kadar kısa bir sürede gerçekleştiriyorsanız,
az önce bahsettiğim, "kendinizi değersiz hissetme" yokuşundan aşağı doğru yavaş yavaş
yuvarlanmaya başlıyorsunuz demektir.
Bu noktada durup bir miktar düşünmeniz ve kendinize şu
soruları sormanız gerekiyor:
“ Neden bu kişi, bu ve benzeri hataları, bana sürekli yapıyor?”
“Bu davranışı sadece bana karşı mı böyle yoksa başkalarına da mı aynı şekilde davranıyor?”
Muhtemelen, diğer kişilerle iletişiminde daha dikkatli olurken size karşı daha rahat davranıyordur. Ve hatalı davranışı karşısında sizden olumsuz bir tepki görmediği için de aynı yanlışı tekrarlamakta bir sakınca görmüyordur. Çünkü siz, koşulsuz affediyorsunuz. Yine bağışlanacağını biliyor ve bu ona, tutarsız bir cesaret veriyor. Her seferinde, onun egosu, özgüveni biraz daha yükselirken, sizin kendinize olan özsaygınız yavaş yavaş aşağı iniyor.
“ Neden bu kişi, bu ve benzeri hataları, bana sürekli yapıyor?”
“Bu davranışı sadece bana karşı mı böyle yoksa başkalarına da mı aynı şekilde davranıyor?”
Muhtemelen, diğer kişilerle iletişiminde daha dikkatli olurken size karşı daha rahat davranıyordur. Ve hatalı davranışı karşısında sizden olumsuz bir tepki görmediği için de aynı yanlışı tekrarlamakta bir sakınca görmüyordur. Çünkü siz, koşulsuz affediyorsunuz. Yine bağışlanacağını biliyor ve bu ona, tutarsız bir cesaret veriyor. Her seferinde, onun egosu, özgüveni biraz daha yükselirken, sizin kendinize olan özsaygınız yavaş yavaş aşağı iniyor.
Genellikle, yumuşak huylu, uysal, hoş görü sahibi
insanlar bu tür davranışlara maruz kalırlar. Kimseyi kırmak istemedikleri için,
kendileri kırılmayı tercih ederler. Sonuçta “ “iyi niyetin kötüye kullanılması”
dediğimiz durum ortaya çıkar. Ne yazık ki bu sonucu ortaya çıkaran kişi karşı taraf gibi görünse de gerçekte sizsinizdir.
Hatayı yapan kişi, eşiniz, kardeşiniz, arkadaşınız, çocuklarınız, sevgiliniz hatta anne babanız bile olabilir. Yaptığı hareketin yanlış olduğunun farkında olmayabilir. Tabii ki bu durumu göz önünde bulundurarak “ bir kerelik” affedebilirsiniz. Ya da hiç olmamış gibi davranabilirsiniz. Ancak, aynı durum birkaç defa tekrar ediyorsa, artık bu alışkanlık haline gelmeye başlıyor demektir. Bu durumda, hoş görünün dozunu bir miktar azaltmanız gerekir.
Hatayı yapan kişi, eşiniz, kardeşiniz, arkadaşınız, çocuklarınız, sevgiliniz hatta anne babanız bile olabilir. Yaptığı hareketin yanlış olduğunun farkında olmayabilir. Tabii ki bu durumu göz önünde bulundurarak “ bir kerelik” affedebilirsiniz. Ya da hiç olmamış gibi davranabilirsiniz. Ancak, aynı durum birkaç defa tekrar ediyorsa, artık bu alışkanlık haline gelmeye başlıyor demektir. Bu durumda, hoş görünün dozunu bir miktar azaltmanız gerekir.
“Kalp denizdir dil de kıyı” der Mevlana hazretleri.
“Denizde ne varsa kıyıya o vurur.”
Sizi yaralayan, üzen, canınızı acıtan bir söz ya da
davranışla karşılaştığınızda, öncelikle kırıldığınızı karşı tarafın fark
etmesini sağlayın. Bu sizin, kendinize verdiğiniz değerin bir göstergesidir. Kızgınlık ayrı şeydir. Kırgınlık ise çok farklı… Önceki
çabuk geçebilir. Diğeri ise, zamanında onarılmazsa, yaranın derinleşmesine yol
açar.
Affetmek, nasıl büyük bir erdemse, kusurunu anlayıp
özür dileyebilmek de, insan olmanın önemli bir gereğidir.
Kalp kıran ya da kalbi kırılanlardan olmamanız
dileklerimle….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder